9 yıl önce
2. Dünya Savaşı'nın katılımcısı, gerilla, Fransa Direniş Hareketi'nin önemli temsilcilerinden biri olan Ahmediye Cebrayılovun savaşta geçtiği yola ait yazıyı sunuyor 2. Dünya Savaşının katılımcısı, gerilla, Fransa Direniş Hareketinin önemli temsilcilerinden biri olan Ahmediye Cebrayılov'un savaşta geçtiği yola ait yazıyı okuyucularına sunuyor. Hava çok bulutlu. Yerde göz gözü görmüyor. Bildiğim kadarıyla gökyüzünde. Yok, yok bize tecrübeli havacı gerekir. Çünkü kim? Bu işin üstesinden kim gelebilir? Komutan odasında küçük adımlarla sağa sola hareket ederek düşünüyordu. Masanın arkasına geçti, iki elini masanın üstünde bulunan haritanın üzerine koyup biraz ileri eğildi. Haritayı gözden geçirdi. Göğsünü çekti. Dışarıdan atışma sesleri, yaralıların acı dolu feryadı duyuluyordu. Bunu ancak hargo başarabilir, - komutan gametini düzelterek kapıya yöneldi, - yok, yok, bu onun hayatı için tehlikelidir, o bize hala gerekir, - kapının desteğinden tutan komutan dediği görüşten taşınmaya çalışıyordu. Ama başka çare yoktu. Yönetimin emriyle Cebrayılov bombardıman uçak ile savaş bölgesine - Kursk çevresine gönderildi. O, gökyüzünü kaplayan kara bulutları yara yara düşman ordusunun üzerine uçurdu. Birkaç dakikalık güçlü bombardmandan sonra Ahmediye'nin yönettiği uçak Alman faşistleri tarafından vuruldu. Uçak ormana düştü. Ahmediye ağır yaralanmıştı. Uçağın düştüğü bölgede çarpışan "9'uncu armiya" nın savaşçıları Cebrayılova yardım ettiler. Ahmediye ağır yaralı olmasına rağmen "9'uncu armiya" nın subay ve askerleri ile temsil saldırıya geçti. Uzun savaşlardan sonra ablukaya düşen savaşçılar ile birlikte ağır yaralı olan Ahmediye de Alman faşistlerine esir düştü. Alman faşistleri makine, motosikletle, esirler ise yaya aç susuz günde 60 kilometre yol kat ediyordu. Bu da Ahmediye'nin durumunu daha da ağırlaşdırırdı. Artık tagetden düşmüştü. Yerli halk ekmek kırıntıları, patates, meyve, lahana, ellerine ne geçirdiyse esirlerin geçeceği yollara tökürdüler. Fakat bu çok tehlikeli idi. Çünkü Almanlar esirlere yemek veren adamı gördükleri halde yerinde kurşunladılar. Esirlerin arasında sivil vatandaşlar da vardı. Onların çoğunu yaşlılar, kadınlar, çocuklar oluşturuyordu. Günlerce aç, susuz yol kat ettikleri için esirler arasında ölenler çok oldu. Artık hava kararmıştı. Esirlerin götürüldüğü kampa giden yol ormandan geçirdi. Cebrayılovun eyninde havacı kıyafeti olduğuna göre Ukraynalı esirler ormandan geçince onun kaçıp canını kurtarmasını düzenlediler. Bu çalışma üç kez tekrarlandı, ancak Cebrayılov ağır yaralı olduğuna göre çok uzağa kaçamaz bilmiyordu. Almanlar her defasında onu tutuyorlardı. Pilot olduğuna göre Almanlar Cebrayılov'u öldürmek istemiyorlardı. Fakat yaralı Cebrayılov her türlü işkenceye maruz kalıyordu. "Dahau" askeri esir kampında olanda esirler daha çok işkencelere maruz kaldı. Almanlar köpekleri esirlerin üzerine kışkırtarak bundan lezzet alıyorlardı. Henüz bu yetmezmiş gibi, resimlerini çekerek evlerine gönderiyorlardı. Elektrikli sandalyeye bağlayarak esirlerin bağırmalarına izlerken ediyorlardı. Birkaç gün sonra Almanlar esirleri saf-çürük başladılar - yüksek, sağlam bedenli olan ve almanlar tarafa geçen esirleri ayırıyorlardı. Cebrayılov balacaboy ve yalın idi. -Size Yeni giysi vereceğiz, temizlik iyidir, sağlıktır - Almanlar tüm esirleri hamama götürdü, - zorlayacak bir elbise kalmasın, tüm elbiseler hamamdan çıktıktan sonra verilecek. Hamamda katı gürültü düştü. Karışıklıktan yararlanan Cebrayılov pencerede sakladığı belgeyi sık mendile sarıp ağzına koydu. Cebrayılov nişanlı idi. Havluyu ona nişanlısı bağışlamıştı. Beyaz parçanın dört köşesinde devlet başkanlarının şekli iple değinmişti. Havluyu gözü gibi koruyordu Cebrayılov. -Koşun, herkes çimmeye, - Almanlar alaylı gülerek esirlere bakıyorlardı. Ahmediye de diğer esirlerle birlikte hamama girdi. Almanlar su kranlarını açtılar, su yerine par geldi. Diğer esirler gibi Cebrayılov yavaş halsızlaşır, tagetden düşürdü. Aniden yıkıldı. Gözünü açtığında kendini bir köylü evinde gördü. -Ben Hardayam? - Ahmediye çarpayısının yanında oturan yaşlı erkekten sordu. -Almanlar Esirleri gaz ile boğup öldürdü. Meyitleri ise dereye atıyorlardı, ihtiyar asta sesle Almanca cevap verdi. Pencereden o taraf-bu tarafa boylanan ihtiyar şöyle devam etti: -Biz Yaşlılar meyitleri basdırırdıg. Seni alırken gördüm ki, vücudun sıcaktır. Arabada otun arasında saklayıp eve getirdim. Köyden bir ihtiyar doktor çağırdım ki, sana baksın. Allah'a şükür, sen hayata döndün. Ahmediye artık kendini iyi hissediyordu. -Benim Burda konumum sizin için tehlikelidir, ihtiyar, - Cebrayılov çarpayıdan kalkıp elini yaşlı erkeğin omzuna koydu, teşekkür dolu nezerlerle ona baktı. -Bilirem, - Ihtiyar başı ile onayladı, - Alman SS-leri bilseler ki, ben evde belirsiz kişi saklıyorum, beni öldürür, evimi yakarlar. Ben fakir birisiyim, zorla dolanıram. Birden yaşlı erkek ne ise hatırladı. Hızlı ayağa kalkıp komşu odaya geçti. Bir kaç dakika sonra geri döndü. -Odun Yığanda ağaçların altında bir paraşüt ve kostüm buldum. Bilmiyorum bu eyninize gelir, ya yok? - Ihtiyar elindeki kostümü Cebrayılova verdi. Sanki takım Cebrayılovun eynine dikilmişti. Yaklaşıp ihtiyarı sardı, halallaşdı ve kapıya doğru gitti. Kapıdan çıkarken çevrilerek "paraşütü aç, bulurlarsa başına oyun açarlar" - dedi. Cebrayılov sapmış adamlar gibi kah sağa, kâh sola gidiyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. Bir köye ulaştı. Tezece köyün içlerine doğru gitmişti ki, Almanlar onu gördüler. Ve "dur!" Emrini verdiler. Cebrayılov evvellce kaçmak istedi. Ama gördü ki, çevre alman askerleri ile çevrili. -Haralısan? Nereden gelip nereye gidiyorsun? - Silahı Cebrayılova taraf tuşlayan Alman subayı sordu. Ahmediye hiçbir cevap vermedi. Alman subayı tekrar sordu, yine yanıt alamadı. Ele bildiler ki, Cebrayılov laldı. Üstünü aradılar hiçbir şey bulamadılar. Yeniden esirlere kattılar. Almanlar esirlerle sakin sesle sohbet eden Cebrayılovun lal olmadığını gördüler. Çağırtıp tekrar sorguya ettiler. Ahmediye ise her sorunun cevabında ancak bir söz söylüyordu: Azerbaycan. Almanlar tercüman getirdiler. Çevirmen rus dilini bilirdi. Cebrayılov onu nasılsa anlatamayacak bildi ki, o, azerbaycanlıdır. Havacı olduğu için Cebrayılovu öldürmeyib yük vagonunda Almanya'ya getirdiler. Esir kampı olan "Elzamsiya" da askeri sırları öğrenmekten dolayı Cebrayılova çok işkenceler yaptılar. Ben havacı değilim, - Cebrayılov havacı olduğunu danırdı, - ben sadece uçakları temizleyenem. -Bes Teyyareçi kıyafetini neden geyinmisen, - Alman subayı katı sinirlendi. -Sadece Hoşuma gidiyor. Cebrayılovu çok ağır işlere gönderdiler. Iyi çalıştığı için ona günde 200 gram jımıh ekmek veriyorlardı. Çoğu zaman ot yiyordu. 1942 yılının Mayıs ayı idi. Almanlar esirlerin içerisinde olan komutanları, partiyaçıları ve yürüye bilmeyen adamları hendek kazarak bastırmaya başladılar. Hatta kalbi soyumamış gibi esirler gömülen toprağa ateş açıyorlardı. Cebrayılov 1940 yılında aldığı parti biletini ceketin omuz bölümüne dikmişti. Teyyareçi kıyafetinde subay olduğu bilinmediği için çok sevinirdi. Ancak parti biletinin bulunacağına korkuyordu. Almanlar esirlerin üst başını ahtaranda Cebrayılovun canına üşütme düştü. Eğer esirlerin üstünden Lenin'in, Stalin'in şekli olan vesika veya bilet çıkarsa, komünist diyerek yerinde gülleleyerdiler. Çevirmen Almanları Almanca anlattı ki, Cebrayılov müslümandı. Almanlar onun Müslüman olduğu ve dil bilmediği için Cebrayılovun söylediklerine inanıyordu. Vesika bulunamadı. Ahmediye bu kez de ölüme galip geldi. Esirlerin içerisinde Almanlara hizmet sağlayıcıların bazısı çevirmenlik yapıyordu. 1942 yılının Ekim ayında bir grup esiri çalışmak için Fransa'ya götürdüler. Onların içerisinde Cebrayılov da vardı. Fransa'da dağılmış binaları tasfiye. Adi günlerden birinde çalışırken Cebrayılovun durumu ağırlaştı, zatürre olmuştu, kan tüpürürdu. Ancak bunu kimseye bildirmedi. Bir gün Alman subaylarından biri yerde kan gördü. Sohbet esirleri sıraya dizdi: -Bunu Kim tüpürüb? - Diye öfkeyle sordu. Korkudan hiç kimse cevap vermedi. Alman subayı esirleri numara ile çağırarak 20 kişiyi ön sıraya dizdi - her bir esirin ön ve arka tarafına tahta parçası asılarak üzerine numarası ve lagerin adı yazılırdı. -Kimse Boynuna almasa hepinizi gülleleyeceyem, Alman subayı bununla yere kan tüpürenin kim olduğunu belirlemek istiyordu. Yine kimseden ses çıkmadı. Alman subayı gülleleme emri vermişti ki, Cebrayılov dözmeyerek "hasta benim", - diye bağırdı. Alman askeri Cebrayılovu güllelemek için gizli yere götürdü. Ahmediye dudağının altında "bu da son", - diye fısıldadı. -4167 Numaralı esiri nereye götürüyorsunuz? - Ahmediye bu sese başını kaldırdı. Ses Alman SS rehberine aitti. -Cenab, Ağır hastadır, güllelemeye yapıyoruz. -Yok. Bu gün benim mutlu günümdü, öldürmek olmaz, onu bağışlıyorum, götürün hospitala, - Alman SS rehberi eliyle sürücüye devam et işaretini verdi. Cebrayılov hospitalda tedavi almaya başladı. Hastanede türk vatandaşı ile aile hayatı kurup Türk dilini iyi bilen stoper yaşlı kadın çalışıyordu. Kadının adı Madam Janna idi. O, hep gerillalara yardım ediyordu. Madem Janna her gün Cebrayılova koltuğunun gizli ekmek ve ilaç getiriyordu. Cebrayılovla hep Türkçe konuşuyordu. Birbirlerine ana, oğul diye hitap ediyorlardı. Zaman zaman birbirlerine geçen günlerinden konuşuyorlardı. Konuştukça madem Janna kövrelirdi: Ben Türk kadınıyım. 28 yıl İstanbul'da yaşadım. Mutlu günlerdi. Ama bir gün her şey sona erdi. Almanlar hanımı ve oğlumu astılar. Ben de Fransa'ya geldim. İstanbul'da neredeyse bilmedim. Oranın her sokak bana geçmişimi andırıyordu. Cebrayılov hastanede tedavi alırken durumu iyileşmek yerine gittikçe ağırlaşırdı. Madem Janna hayli zaman oldu bu hospitalda çalışıyordu. Her şeyi anladı. Doktorların verdiği ilaçları Cerayılovun almasına yasak koydu. Her gün beraberinde getirdiği ilaçları Cerayılova vermeye başladı. ehmediyyenin durumu gittikçe yahşılaşırdı ... -Eşidirsen Beni, Amerikalılar Atlantik kıyılarına bağlayın toplar, sen ne yapmak istiyorsun? - Madem Janna ehmediyyeye taraf eğilerek oğrunca söyledi. -Ne Yapabilirim, ana, hastayım, kim bana sahip çıkacak, - Cebrayılov hospitaldan çıktıktan sonra nelerin olacağını fikirleşirdi. -Ben Sana sahip dururum razısan? - Madem Janna Cebrayılovun saçını sıvazladı, gülümsedi. Neşe dolu nezerlerle Madem Jannaya bakan Cebrayılov hiç düşünmeden "evet" cevabını verdi. Madem Janna ehmediyyeye bir hap verdi. Yirmi dakika sonra Cebrayılov için hayat söndü. ... 1942 yılı, Aralık sonu. Cebrayılov Toulouse kentinde gece saatlerinde Madem Jannanın evinde gözlerini açtı. Evde herkes ona Armed diye hitap ediyordu - Madem Janna ona böyle isim koymuştu. Ben buraya nasıl düşmüşem? - Cebrayılov her şeyi öğrenmek istiyordu. -Sana Ilaç verdim, kendinden itiresen. Sen bayılan gibi ben Almanların komendatına dedim ki, oğlum öldü, izin verin oğlumu kendim gömülü edim. Onlar da izin verdiler. Tabuta koyup mezarlıkta defin ettik ve şimdi de evimizdesen. Cebrayılov Madem Jannanın söylediklerine inanamıyordu. O, bütün bunları nasıl planlayıp, nasıl gerçekleştirdi? .. Banyo yaptıktan sonra Cebrayılov taze elbise giyip sofra arkasında eyleşdi. Kahvaltıdan sonra Madam Janna Cebrayılova nerede gizleneceyini anlattı. Aynı gün sabaha yakın saat 5 de evden bir kilometre uzaklıkta bulunan mezarlığa gittiler. Madem Janna orada önceden hazırlanmış taze kabri Cebrayılova gösterdi. Gizlenmek için en uygun yerdi. Cebrayılov kabre uzandı, tabutun üstünü tahta ile örtüp torpagladılar. Hava gelmek için özel boru konulmuştu. Tan yeri ağarırken bu borudan kabrin içine ışık düşürdü. Cebrayılov sabahın açılmasını bu ışık aracılığıyla biliyordu. Kabrin içerisinde bir şişe su, ekmek, yağ, peynir, sosis konulmuştu. Nefes almak çok zordu. Akşam Cebrayılov için bir ile beraber olurdu. Akşam gelip ehmediyyeni eve götürdüler. İyi bakım gösterdiler. Bu çalışma bir ay devam etti. Her zamanki gibi Cebrayılov bugün de erkenden uyanmıştı. Onu banyoya götürdüler. Taze elbise verdiler. Cebrayılov çok sevinirdi. Ayna karşısında durup kendisine doyasıya izlerken etti. -Armed, Alman jandarmaları tüm evleri aramışlardır, - Madem Janna heyecanlı şekilde söyledi, - sen artık bir süre eve girme. Madem Janna Cebrayılovu bahçedeki bodrum götürdü. Burada aşırı derecede çok şarap çellekleri, şişeler vardı. - Armed, o ağaç çelleye gir, ağzını kapat, Madam Janna eliyle fıçısı gösterdi, - eğer bodrumun ışığı yanıp sönerse, yeniden yanarsa dışarıda durma sık aynı cellekde gizlen ve kim çağırır- çağırsın, ne olursa olsun sesini çıkartma. Madem Jannanın kızı Sara kahvaltı getirirken ışığı yakıp söndürmedi. Cebrayılov o dakika çelleye girip ağzını kapattı. Sara ne kadar sesledise, Cebrayılov sesini çıkartmadı. Öğlen yine de Sara ışığı yakıp söndürmedi. Yemekleri çelleklerden birinin üzerine koyup sesledi, Cebrayılov yine sesini çıkartmadı. Sara gittikten sonra Cebrayılov fıçının deliğinden yemeklere baktıkça ağzı sulanırdı. Çok acmışdı. Fakat yiyeceklere el vurmadı. Korkudan o günü akşama kadar aç kaldı. Madem Janna akşam eve geldiğinde kızı Saradan Armedi sordu. Sara ise "Armedi sesledim, o ise yoktu" yanıtını verdi. Madem Janna sık bodrum düştü. Armedi bağrına bastı, yüz gözünden öptü, aç kalmasına çok yandı ve kendini suçlu bildi. Böylece Cebrayılov sabahları bodrumda, akşamları evde uyuyordu. Akşamları Sara Cebrayılova Fransızcayı öğretiyordu. -Armed, Siz annemle türk dilinde konuşurken gıpta. Hem de sizin diliniz Fransız diline çabuk uyum. Bu evin özel sırrı vardı. Kapının döyülmesinden biliyorlardı ki, gelen yabancı kişidir. Böyle durumlarda Cebrayılov hızlı dolabın içinden aşağı kata giden yolla birinci kata düşüyor, oradan komşu odaya geçer ve bağa gibi uzanan gizli yolla bodrum gidiyordu. 1943 yılının Ocak gecesi idi. Cebrayılov Madem Janna ile onun odasına gitti. Kapıyı çaldı. Ahmediye düşündü ki, acaba Madem Janna kendi odasının kapısını neden dövüyor. Odaya girdiler. Dört kişi oturuyordu. Ayağa kalktılar. Samimiyetle görüştüler. Ne olduğunu Cebrayılov anlam bilmiyordu. Dört kişiden biri ehmediyyenin durumunu daha sonra Almanların onu nasıl incittikleri sordu. -Orduda Düşen ne idi? - Bayagdan sesini çıkarmayan dört kişiden biri atıldı. Cebrayılov rus ordusunda teyyareçilik okulunu bitirdiğini ve üsteğmen olduğunu söyledi. Dördü de birbirine ne ise dedi gülümsediler. Dört kişi Fransa'da yeni düzenlenmiş gerilla takımından idi. Onlar avluda Madem Jannaya Cebrayılov hakkında ne ise diyorlardı. Kadın ise sık sık başını eğiyordu. Ertesi gün akşam Madem Janna hanım Mariyanı ve hanım Jualeti Cebrayılov ila tanıştırdı. Bu hanımlar Cebrayılova Fransızcayı öğretmeli idiler. O günden evde herkes Ahmediye ile Fransızca konuşmaya başladı. Bir sözü 5-10 defa tekrar ediyorlardı. Var güçleri ile Fransızcayı öğretmeye çalışıyorlardı. Gerillalar Cebrayılovun tamamen sağalmağı için doktorlar getiriyorlardı. Hekim Pınar gece gündüz Ahmediye ile uğraşıyor, onu tedavi ediyordu. Cebrayılov sürede iyileşti. 1943 yılının Mart ayında gerillalar Reke, Dumas, Peter gece ehmediyyeni kendileri ile şehrin etrafında dağ eteğinde bulunan kiliseye götürdüler. Buraya gerillaların görüş yeri idi. Şehir sakinleri bunu bilmiyordu. Kilisede gerillalara misafirlik verilirdi. Cebrayılova da ayrıca odaklanıldı, onun sağlığına da içtiler. gonaglıgdan sonra gerillalar Cebrayılovu kendileri ile birlikte bir köye götürdüler. Orada da misafirlik düzenleyip Cebrayılovun sağlığına kadeh kaldırdılar. Artık Cebrayılov da gerillalar biriydi. Bir gece Ahmediye izin alıp Madem Jannanın evine geldi. Kayıp ezizlerini karşılayanlar gibi sevinçle gözyaşları ahıtdılar, yüzünden, gözünden öpdüler. 1943 yılının Nisan ayında gece bir makine gerillaların olduğu yere yaklaştı. Belirsiz şahısla hanım Jualet elinde bir varak kağıtla, pişman halde odaya girdi. Armed Mişeli götürmeye geldiğini söylediler. Gelen oğlan gerilla Bessek idi. Cebrayılov partizanlarla görüşüp ayrıldı. Şehre yola düştüler. Bir posta yaklaştılar. Gerillalar biri Cebrayılova Alman askerini nişan almayı söyledi ve oturacağın altından otomatik çıkarıp bana uzattı, makinenin sesini aldı. Cebrayılov askeri vurdu. Sohbet makinesi başka sokağa sürerek ışığı kaybettiler ve darısgal sokaktan geçerek dağa taraf yüz tuttular. Kiliseye yaklaşarak içeri girdiler. Burada 25 gerilla toplanmıştı. Gitgide gerillalara goşulanların sayısı artırdı. Yakında Cebrayılovun kapsamı 120 kişiye ulaştı. Şehir ve köylerde Almanlara hizmet edenleri geceyle oğurlayırdılar. Cebrayılov daimi çöllerde, dağlarda, ormanda, yağmurda kaldığı için hastalandı. Gerillalar onu kaybetmek istemiyordu. Teğmen Bessek Cebrayılovun kalıp iyileşmesi için tanıdık gerillanın evinin çatı kısmında yer yaptı. Hekim getirdiler. Ev sahibi ve çocukları da gece gündüz Cebrayılova kulluk ediyorlardı. Her gün Fransızca konuştuğuna göre Cebrayılov dili mükemmel öğrenmişti. Yakında Cebrayılov iyileşti. Yeniden operasyonlara başladı. Haber verildi ki, şehre doğru üç adet askeri sursartla dolu makine hareket ediyor. Askeri mühimmatı ele geçirmek için Genelkurmay 40 kişi gerilla ayrıldı. Destenin komutanı teğmen Kofman idi. Yolun kenarında pusuda makineleri bekliyorlardı. Teğmen Kofman kenarda durup ne ise düşünüyordu. Cebrayılov teğmen Kofman tarafa gitti. Ne olduğunu sordu. Teğmen Kofman Cebrayılovu sardı ve sımsıkı kendine sıktı. Sanki doğma kardeşi ile görüşür. -Kargo, Kardeşim, gel biz de nasıl gerekir vidalaşag, belki gayıtmadım, - teğmen Kofmanın gözleri dolmuştu, - gayıtmasa, bize - kızıma mektup yaz, yolun düştüğünde benim aileme baş çeker, oğluma kalp direk verirsin. Leytenantın sözleri Cebrayılova çok kötü etkiledi. Sanki bu dakika ölür. İyi ki, benim ne kızım, ne oğlum var, ne de ki, evim-eşiyim, - diye Cebrayılov aklından geçirdi. Akşam saat 20:00 olurdu, gerillalar hazır durumdaydılar. Cebrayılov alman subay forması giymiş. SS-lerin hilal şeklinde olan demir lövhesini göğsünden asmıştı. Ara yollarla görev verilen yollar kesildi. Gerillalar ağaçların, çalıların arkasında gizlendiler. Cebrayılov ise Alman subayı biçiminde SS gibi yolun kenarında oturdu. Bero, Vasili alman askeri biçiminde ellerinde otomatik ayakta durmuşlardı. Makineler görünmeye başladı. Ulaşmaya 100 metre kalmıştı ki, Cebrayılov elindeki kamçıyı döndürebilir-döndürebilir makinelerin kenarda durmasına işaret etti. Makine dayanan gibi içerisindeki Alman binbaşısı HOHMAN güleryüzle Cebrayılova taraf geldi. 5 metre kala Ahmediye tabancanın işe soktu. Bu arada Alman makinelerinin üzerine granatlar ve mermiler yağmur gibi yağmaya başladı. Yaralı Almanlar teslim oldu. Askeri mühimmat olan makineleri gerillalar kurmaya getirdiler. Esirleri sorguya ettikten sonra öldürdüler. İşletim başarılı alındığına göre gerillalar Cebrayılovu atıp-tutuyor, yüksek sesle adresine hoş sözler söylüyorlardı. Kurmay komutanından başka. -Cebrayılov, Operasyonda neden benden habersiz yer etmişsin? - Genelkurmay Başkanı memnun şekilde söyledi. -Size Söyleseydim bana izin verecek miydiniz? Kurmay Başkanı gülümsedi, Cebrayılovu bağrına bastı. 1944 yılının mayıs ayında sabah saatlerinde kurmaya böyle bir haber girer: "Alman karargahının kararına göre nüfusunun çoğunluğu gerilla olan köyler baştan başa alınmalı, nüfusu ise top yekün Almanya'ya sürgün edilmeliydi". Gerillalar bunun önüne almalı idiler. 60 kişi gerilla almanlar gelen yolu baştan başa yüzük kaşı gibi sarmıştı. Hava güneşli idi. Çevrede tam sessizlik hüküm sürüyordu. Alman makineleri yaklaşmaya on metre kala teğmen Bessek elindeki granatları makineye doğru attı. Almanlar geriye dönüp gaçmadılar, aksine, saldırıya geçtiler. Her iki taraftan ölenler oldu. Almanlara yardım geliyordu, gerillalara ise yok. Gerillalar ölenlerin sayısı durmadan artırdı. Durumun gittikçe ağırlaştığını gören Cebrayılov ağaçların arkasına geçip gizlenemez-gizlenemez gerillaları koruyan pulemyotun yanına gitti. Pulemyotçunu almışlardı. Cebrayılov hızlı pulemyotu alıp Almanlara ateş açarak Fransızca sık dağlara çekilin bağırıyordu. Gerillalar ateş açarak dağların öbür tarafına geçmeye çalıştı. Cebrayılov arkadaşlarının geçmesini bekliyordu. Bu arada Almanlar Cebrayılovun ayağından vurdular. İki kurşun isabet etmişti. Cebrayılov kaçmaya başladı. Çoklu kan kaybetmişti. Takattan düşmüştü. Sürünerek ormana girmeye çalıştı. Arkadaşlarının ateş sesleri uzaktan duyuluyordu. Almanlar artık çatırdılar. Garnet ve mermi de kurtarmıştı. Tabancadan toplam dört kurşun kalmıştı. Cebrayılov acı acı gülümsedi: -Bu Da son. Üç kurşunu Almanlara, birini de kendime sarf ederim. Başka yol yok. Bir ağaca yaslanıp Almanların yaklaşmasını bekliyordu. Güllesinin boşa çıkmasını istemiyordu. Almanlar gözüne demiyordu. Çevre sakinlik vardı. Böyle sessizlik hiç beğenmedi Cebrayılovun. Birden gözünden kıvılcım koptu. Almanlar arkadan gizlice gelip tabancanın kundağıyla başına darbeyle vurdular. Ayağından tutup taşlı yollarla, çalılıkların arası ile dağdan yola gibi iki kilometreye yakın mesafeyi sürüye sürüye getirdiler. Sırtındaki elbiseyi yırtık-yırtık olmuştu, vücudu kan içindeydi. Un çuvalı gibi makineye tulladılar. Makinede yaralı gerillalar vardı. Gerillaları şehre getirdiler. Cebrayılovu tanımadığı bir hastaneye yerleştirdiler. Odanın pencerelerini demirle berkitmişdiler, kapıda ise askerler nöbet tutuyordu. Cebrayılov herşeyi eşitse de konuşamıyordu. Her gün iğne vururdular. Alman subayları ise sorguya tutuyordu. Öncelikle hafif konuşuyorlardı, sonradan kobudlugla, tekmeyle ettirmeye başladılar. Cebrayılov bir an düşündü ki, Fransızca konuşursa aksentinden rus olduğu bilinecek, o zaman işim çok kötü olacak. Almanlar gerillaların yere, şehirde, köyde onlara yardım edenler hakkında soruyordu, ne kadar zulüm edirdilerse, Cebrayılov konuşmuyordu. Gerillalar ise Cebrayılova göre çok rahatsız idiler. Onu darağacına asacaklardı haberini duymuşlardı. Ne olursa olsun hargonun hayatını kurtarmak gerekiyordu. Dar ağacı şehrin görkemli meydanında kurulmuştu. Subayların eğlenmesi için kırmızı masalar sıralanmıştı. Şehir ve köy nüfusunu gerillaların asılmasını seyir etsinler diye, idam yerine toplamışdılar. Çoklu postlar oluşturulmuştu. Cebrayılovun başına torba geçirip, kendini de sedyeye koyup ağzını bağlamışlar. Öleceğini anlamıştı Cebrayılov. Fakat böyle ölmek istemiyordu. Bir an için tüm hayatı gözünün önünde film gibi canlandı, fısıltı ile söyledi: "Arzum hayata geçmedi". Alman subayı Binbaşı Gottfried emretti ki, Cebrayılovu getirsinler. Bu arada bir Alman aracı geldi ve kimse binbaşı gotfridin kulağına ne ise dedi. Binbaşı elini masaya vurdu. Gerillanın infaz edilmesini öbür subaya tapşırarag makineye binip gitti. Cebrayılovu herekten çıkardılar, başına geçirilmiş torbaya ise el vurmadılar. Cebrayılovu getiren makine dar ağacının altında durmuştu. Halatı boğazına geçirdiler. Almanlar el çalırdılar. Makinenin hareket ettirilmesi emri verildi. Birden halat kesildi, makine hızla hareket etmeye başladı. Çekim başladı. Cebrayılov ne olduğunu anlam bilmiyordu. Makine durduğu artık kurşun sesleri duyulmuyordu. Cebrayılovun başından torbayı çıkardılar, kollarını açtılar. Gözlerine inanmadı. Onun hayatını kurtarmak edenler gerilla korpusunun komutanı Delplong et Dumas ve Vasilli idi. Başımdan halatı kesen Delplong et Dumas, aracı süren ise Vasilli idi. Gerillalar Cebrayılovu kutluyor, kalp-direk veriyorlardı. Bessek espriyle "hargo, başına neden beyaz boya mı sürttün?" Söyledi. Cebrayılova ayna verdiler. Kendisini tanımadı - saçı bembeyaz olmuştu. 22 Ağustos 1944 yıl. Paris'in merkezinde düzenlenen mitingde Cebrayılov da Fransızca ve Rusça konuşma yaptı. Fransız dilinde tüm nüfus ister subay, gerekse askerler yüksek sesle şarkılar okudular. Fransa Komünist Partisi Sekreteri de Cebrayılova kendi teşekkürlerini. Miting sona erdikten sonra Fransa'nın yetkilileri partiye gittiler. Cebrayılovu da davet ettiler. gonaglıgda meclisin başında Charles de Gaulle, Jacgues Dyuklo, Piyer Paskini ve başkaları oturmuştu. Cebrayılova bir subay yaklaştı: "Cenab Armed Michel, sizi Sayın Charles de Gaulle çağırır". Cebrayılov yaklaşırken Charles de Gaulle elini uzatarak söyledi: "Rus oğlum, gel yanıma". Gülümseyerek Cebrayılovu sardı. Meclis'te hargonun ve Sovyet ülkesinin sağlığına kadeh kaldırdılar. Çoklu resimler çekildi. Cebrayılov Fransa hükümet yöneticileri tarafından Fransa'nın en yüksek nişanı ile ödüllendirilmesi olundu. Ayrıca, üzeri yazılmış, nikelden yapılmış tabanca bağışlandı. Kadınlardan biri ipek başörtüsü hediye etti. Yaylığın her köşesinde devlet başkanlarının resimleri ve devlet bayrakları (Stalin, Churchill, Roosevelt, Charles de Gaulle) ve ortada Cebrayılovun şekli yansımıştı. 1946'da Cebrayılov vatana, Azerbaycan'a geri döndü. 1947 yılının Kasım ayında Suraye hanımla aile hayatı kurdu. Ama savaş yıllarında esir düştüğüne göre kimse ona iş vermiyordu. Aile güçlükle geçiniyordu. Cebrayılovu sık merkeze çağırır, dövüyor, sorguya ediyorlardı. 1966 Cebrayılova haber verdiler ki, merkeze çağırırlar. Cebrayılov düşündü, acaba bu kez ne istiyorlar. Düşündü ki, muhtemelen, bu son gidiş olacak. Çocuklarıyla vedalaşmak için eve gitti. -A Kişi, ne olup, akşam olmamış eve geldin, yine işten kovdular, - Suraye hanım şaşkınlıkla arkadaşının yüzüne bakıyordu. -Hayır, Görüşmeye geldim. Beni yine merkeze çağırıblar. Ne desen olabilir.kaçak iddaa siteleri Çocukların yüz gözünden öptükten sonra kapıya gitti. Bu zaman kızı Hakikat ve oğlu Michael annesinin yüzüne bakarak dedi: "Ana, baba bizi öptü, ne oluyor?". Cebrayılov çocukların sözünü duyup kövrelse illegal bahis siteleri de geri dönmeden gitti. Sekreter Cebrayılovu çok samimi karşıladı: -goçag Kahraman, seninle Fransa hükümet başkanı Charles de Gaulle görüşmek istiyor. Get hazırlaş, iki gün vaktin var. Cebrayılov eve döndüğünde gördü ki, arkadaşının gözleri ağlamaktan şişip. -Ahmediye, Ezizim, seni edemediler? - Cebrayılovu saran Suraye güvenilir bahis siteleri hanım sanki ikinci kez hayata gelmişti. -Yok, Fransa hükümet başkanı benimle görüşmek istiyormuş, - Cebrayılov böbürlenerek dedi. Cebrayılovun taze elbise almaya imkanı yoktu. Komşusu Muharrem taze düğün etmişti, onun bey kostümünü giydi. Kostüm çok uzundu, nasılsa eteğini katlayıp yaptılar. İki günden sonra Cebrayılovu Bakü'ye, oradan da Moskova'ya yola saldılar. Elinde bir Sovyet ve bir Fransız bayrağı. Charles de Golün uçağının inmesini bekliyordu.