9 yıl önce
Bir savaş pilotunun hayatımızı nasıl değiştirebileceğini geçtiğimiz haftalarda gördük. Pilotluk kuşkusuz zor meslek, sorumluluğu ağır. Yaşam biçimini tamamen değiştirmeyi ve bir sporcudan daha fazla disiplin gerektiriyor. Özel hayatını düzenli yaşamak, doğru karar alabilmek, krizlerle baş etmeyi öğrenebilmek ve tabii ki hayatını riske atacak durumları önceden kestirmek şart. Ancak belki de hayatta hiçbir şeyin veremeyeceği bir adrenalin var işin ucunda ki, bu da bir tür bağımlılık.
Biz de savaş pilotlarının neler yaşadığını görmek ve onlarla söyleşi yapmak üzere özel izin alarak Konya’daki 134’üncü Akrotim Filo Komutanlığı’nı ziyaret ettik. Amacımız, başarıları ve özel şovlarıyla her izleyeni gözyaşlarına boğan Türk Yıldızları ile bir gün geçirip şovlarını izlemek... Onların özelliği, 8 süpersonik savaş uçağıyla uçan bir tim olmaları. 24’üncü yılını kutlayan Türk Yıldızları, her yıl 20 yurtiçi, 5 yurtdışı gösterisi yapıyor. Yedeksiz uçtukları için kimsenin hasta olma lüksü yok! Bir pilotun Türk Yıldızları’na katılabilmesi için kıtalarda 450 saatlik jet uçuşu yapması yani tecrübeli bir savaş pilotu olması ilk koşul.
Filoda gün erken başlıyor. Tüm ekip gazinoda buluşup kahvaltı yapıyor, sabah haberlerini dinliyor. Brifingden 15 dakika öncesine kadar herkes filoda olmak zorunda. Brifingde o günün meterolojisi, görüş alanı, rüzgâr yoğunluğu, uçuş programı ele alınıyor. Ardından ikinci brifing için masa başında toplanılıyor. Burada uçuşun gerçekleşeceği rota, masanın içindeki camekanlı bölmeden takip ediliyor, notlar alınıyor. Uçuştan 1 saat önce giyinmeye başlayan ekip, araçla uçuş alanına geçiyor. Biz de onları, bize eşlik eden Basın ve Halkla İlişkiler Subayı Hava Kontrol İhbar Üsteğmen Selim Şensoy’un yönlendirmesiyle geri planda takip ediyoruz. Buarada alanın kokusu hoşuma gidiyor, meğer jet yakıtı jp-8’in kokusuymuş. Dışarıdan gelen herkesin dikkatini çekiyormuş. Ben kokunun neye benzediğini çözmeye çalışırken, pilotlar makinistlerle konuşup jetlerine biniyor. Kimisi jetiyle yakından ilgileniyor, adeta onu okşuyor.
45 DAKİKALIK AĞLATAN UÇUŞ
Uçuş saati geldiğinde pilotlar teker teker önümüzden geçiyor, karşılıklı el sallıyoruz. Ardından biz de pistin diğer ucundaki seyir noktasında yerimizi alıyoruz. Burada telsizleriyle hazır bulunan ekip bizi bilgilendiriyor. Uçuş yaklaşık 45 dakika sürecek. İlk kez onları canlı izleyeceğim için heyecanlıyım. Önce yoğun bir ses duyuyoruz, ardından görüş alanımıza giriyorlar. Telsizler çalışırken, fotoğraf makinemizle bekliyoruz. Önce 4’lü ekip beliriyor, ardından sololar... Gökyüzünde harikalar yaratıyorlar. Birbirlerinin içinden geçiyor, baklava deseni yaratıyorlar. Derken başımızı göğün en tepesine çeviriyoruz. Gördüğüm tam anlamıyla çılgınca! Çocuğum olsa asla böyle bir iş yapmasını istemeyeceğimi düşünüyorum ve bu soruyu onlara da sormak için not alıyorum. İzlediğim şovu kelimelere dökmenin tarifi yok, görmeniz lazım. Gözyaşlarımı tutamıyorum. Adeta ölüme meydan okuyan bu ekip, profesyonelce şovlarını tamamlıyor. Hızlıca geçen 45 dakika sonrasında merkeze dönüyoruz.
Öğle yemeğinden sonra kendi aralarında günü değerlendiriyorlar. Ardından çaylarımızı alıp söyleşi için gazinoya geçiyoruz. Karşımda hayranlık uyandıracak derecede cesur ve esprili bir ekip var. Ben soruyorum, onlar tüm samimiyetleriyle yanıtlıyorlar. Onların hayatının bir gününe tanıklık ettiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Şimdi sıra sizde. İşte karşınızda savaş pilotlarının hiç bilmediğiniz dünyası...
Koreografilerinizi nasıl belirliyorsunuz?
Osman Yığcı: Eğitim sezonunda. Genellikle solo lider ve tim lideriyle birlikte hareketler eşzamanlı olarak birbiriyle bağdaştırılıyor. Bir de “ana paket” dediğimiz 4 uçaklı ekip ile 3’lü sololar bulunuyor. Herkesin kendine has hareketleri var. Yıllarca uçtuğumuz için hareket havuzumuz geniş. Yeni hareketler 15 Kasım’dan 15 Mart’a kadar olan tüm eğitim sezonunda belirleniyor.
"DÜNYADA BİR ÖRNEĞİ YOK"
Dünyadaki diğer gösteri ekiplerinden sizi ayıran özel haraketler var mı?
Ali Onur Adalı: 6 sezondur yaptığımız “iniş-takım-kesişim” diye bir hareket var. 4 uçak, iniş takımları aşağıda ve düşük süratle bir baklava dilimi oluşturuyor, tek uçak da aralarından geçiyor. Bunu dünyada bizden başka yapan yok. İmza haraketlerimizden biri.
İşin tehlikeli kısımlarını yeni gelenlere nasıl anlatıyorsunuz?
Ali Balcı: Uçuş eğitimine 2 kişilik uçaklarda başlıyoruz. Hocalar brifinglerde hareketle ilgili oluşabilecek en zor ve en tehlikeli durumları anlatıyor. Her uçuşu kaydediyoruz, aynı zamanda uçağın ön kısmında da kayıt cihazımız var. Bu çekimleri izlemek faydalı oluyor. Dünyadaki çoğu jet pilotu alçak irtifa akrobasi uçuşunu bilmiyor. Buraya gelen kişi işin içine girince zorluğunu görüyor.
"NASIL HAZIRLIK YAPIYORSUNUZ?"
Uçuşa gitmeden ne kadar önce yemek yiyorsunuz, fiziksel hazırlık için prosedür ne?
Hasan Kocabaş: Hiçbirimizin yedeği yok. Dolayısıyla hepimiz sağlığımıza, beslenmemize, uykumuza dikkat etmek zorundayız. Aramızdan herhangi biri hastalanırsa eksik uçmak zorunda kalırız. Bu da aslında 365 gün dikkat etmeyi gerektiriyor. Sadece bizim iyi olmamız da yeterli değil. Uçakların da hazır olması şart. Uçuştan minimum 1 saat önce bir araya gelip hayattan koparak uçuşa hazırlanıyoruz.
Şenol Çetin: Uçuştan 2 saat önce bir şey yemeyi kesmeliyiz ama filodan ayrılmadan önce içebildiğimiz kadar su içmek bizim için yararlı çünkü G toleransını artırıyor.
Ali Onur Adalı: Vücudunuzdaki suyun yüzde 3’ünü kaybettiğinizde susarsınız. Biz, vücudumuzdaki suyun yüzde 2’sini kaybettiğimizde ise G toleransının yüzde 50’sini kaybediyoruz anlamına geliyor. Yani susamadan, sadece su eksikliği nedeniyle G toleransımız düşebilir. Bu riske girmek istemediğimiz için herkes uçuşa gitmeden en az 1 bardak su içer.
Hastalanma lüksünün olmaması insanın hayatını çok zorlayan bir şey. Her gün uçmak zorunda olmak size ne hissettiriyor?
Ali Onur Adalı: Harp Okulu’ndan beri bu stresi nasıl yönetmemiz gerektiğini biliyoruz. Sabah erken kalkacaksın, dinlenmiş uyanacaksın ve bir milyon kişinin izleyeceği bir gösteri yapacaksın. Hepimizde bunun stresi var ama onunla yaşamayı biliyoruz.
Şenol Çetin: Hava Kuvvetleri’nin içinden seçildik ve bir sorumluluk yüklendik. Kırmızı tulumlarımızla bir kurumu ve devleti temsil ediyoruz. Yurtdışındaki bir gösteride kötü uçarsak “Türkler kötü uçtu” denir. Dolayısıyla üzerimizdeki kıyafetlere kadar her şey Türk milletinden bize emanet.
Şimdi sizin hayatınızı düşününce trafikte stres yapmanın ne kadar gereksiz olduğunu fark ettim...
"EN ÇOK HANGİ SORULARLA KARŞILAŞIYORSUNUZ?"
Şenol Çetin: Düzenli bir hayatımız var, biraz da robota dönmüşüz. Meslek hayatımızda her şeyimiz planlı. Ama özel hayatımda trafikle karşılaşmak beni de strese sokuyor.
En çok hangi sorularla karşılaşıyorsunuz?
Şenol Çetin: “Bu uçak ne kadar hızlı gidiyor?”, “Buradan Ankara’ya ne kadar sürede gidersiniz?”, “Ne kadar yakıyor?”...
Gökyüzünde en güzel manzara neresi mesela, hangi hava sahaları daha güzel?
Osman Yığcı: 9 yılda bir sürü gösteride uçtum. En heyecanlandığım yer İstanbul’du. Ayasofya, Topkapı Sarayı ve Boğaz’ı görmek müthişti. Kıyılardan gitmek de özgür hissettiriyor.
Gökhan Esen: Gösteride toplu uçarken aslında sadece lider dışarı bakabiliyor. Geri kalanların kafası lidere dönük. Gördüğümüz manzara bir uçağın bizde oluşturduğu resim aslında. O anlattığı yerleri biz hiç görmedik, yüzümüz hep ona dönüktü. Manzaramız Osman Ağabey’di. (Gülüyorlar.) Bence en güzel manzarayı bize el sallayan insanlar oluşturuyor. Ne kadar kalabalıklarsa heyecanımız o kadar artıyor.
Şenol Çetin: 2013’te Avusturya’da uçuşumuzda tek tük Türk bayrağı gördüğümde tüylerim ürpermişti. Mehmet Kemal Koyunluoğlu: 10 Kasım’da Anıtkabir’in üzerinde yaptığımız kalp, uçuş hayatımda yaşadığım maneviyatı en yüksek andı. Gözlerim dolmuştu.
Hızlı bir iş yapıyor ama yavaş bir şehirde yaşıyorsunuz. Bu nasıl etkiliyor sizi, trene ya da otobüse biniyor musunuz mesela?
Ali Onur Adalı: Ankara’da gösteri yaptıktan sonra Konya’ya döndük. Aynı gün bir işim için otobüse binip Ankara’ya geri gittim. Uçağımla 15 dakikada geldiğim yolu otobüs ile 4 saat gidinde hayatı sorgulamıştım. (Gülüyor.) Ama buradaki hayatımız bambaşka, normal hayatta biz de herkes gibiyiz.
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: “Hızlı uçaklarla uçup araba nasıl kullanıyorsunuz?” diyorlar. Havacılık bir yaşam tarzı. Havacılıkta kurallar kan ile yazılmıştır. Kuralları uygulamayı düstur haline getiriyorsunuz. Bindiğimizde 11 farklı noktadan uçağa bağlanıyoruz. Bu bizim emniyetimiz için, uçuşun güvenli yapılabilmesi için gerekli bir şey. Bu yaşam tarzı, içimize işlediği için trafikte hızlı gitmiyoruz.
Siz uçuşa hazırlanırken Mehmet Kemal Bey’in uçağını okşadığını gördüm. Çok anlamlı geldi. Uçakla aranızda duygusal bir bağ oluyor mu?
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: Benim için her zaman bir bağ var. Konuşamayan bir varlık gibi bakıyorum ona. Makineyle insanın uyumunun ve birbirine kenetlenmesinin en güzel örneği, belki de bizim işimiz.
Ali Onur Adalı: Bu yüzden bizde herkesin bir uçağı vardır. Aramızda bağ kurabilelim diye. Hepsi insan gibidir, karakteri vardır. Her pilot gösteri sezonu boyunca hep aynı uçakla uçar ki, özelliklerini bildiği arkadaşıyla işbirliği yapabilsin.
Şenol Çetin: Ben uçakla konuşurum; “Hadi koçum, aslanım” derim.
Esra Özatay: Eğer birbirimizin uçağını almamız gerekiyorsa özelliklerini de sorarız. Çünkü motor performansındaki küçük farklılıklar bile haraketlerimizi etkiler.
"KENDİ HAYATINI RİSKE ATMAK DAHA KOLAY"
Kokpitte uğurunuz var mı?
Şenol Çetin: Mümkün olduğunca sağ ayakla binmeye çalışıyorum. Mehmet Kemal Koyunluoğlu: E tabii, merdivenden sol ayakla çıkmak hayli zor olabilir. (Gülüyorlar.)
Gökhan Esen: Hep sol eldivenimi giyerim. Ali Onur Adalı: Tanıdığım çok iyi bir psikiyatr var benim, istersen. (Gülüyorlar.)
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: Annemin işlediği bir nakış, uçuş teçhizatımın içinde durur mutlaka. n
Çocuğunuzun da bu işi yapmasını ister misiniz?
Şenol Çetin: 2 oğlum var. Şu ana kadar 2’sinde de pilot olmaya yönelik bir heves görmedim. “Bu çocuklar neden bu kadar ruhsuz?” diye soruyorum. İsteseler sonuna kadar desteklerim. Bir gün Türk Yıldızları’nda uçarlarsa oturur ağlarım. En büyük hayalim milli jet uçağımızla akrobasi yapmaları.
Osman Yığcı: 4 yaşında bir kızım var, büyüyünce ona da öğretmemi çok istiyor. İnsan kendi çocuğunun bu kadar riskli bir iş yapmasını istemez. Bu kendinizin yapabileceği ama sevdiklerinizin yapmasını istemeyebileceğiniz bir iş. Kendi hayatınızı riske atmanız daha kolay.
Hasan Kocabaş: Kızım 2.5 yaşında. Beni çizgi filmlerdeki uçan karakterlerle bağdaştırıyor. Pilot olmak isterse desteklerim ama sorarsa “Pilot olma” derim.
Esra Özatay: Onlar isterse desteklerim. Bu sevda yüreğine bir kere girdiği zaman onun önüne de geçemezsiniz.
Ali Onur Adalı: Benim de kedim var. Ben de onu desteklerim, hocalık da yaparım. Bence iyi uçar. (Gülüyorlar.)
"CANINIZ YANSA DA TEKRAR ÂŞIK OLURSUNUZ"
Uçaklı filmlerde teknik hata yapılıyor mu? Hiç bakma şansınız oluyor mu?
Şenol Çetin: Hata yapılmayanı var mı? Bırakın filmi, başka uçaklara baktığımızda bile “Bu nasıl uçuyor?” diye sorarız. Klasik pilot hastalığıdır. Biz kendi meslektaşlarımıza bile çamur atarız. Bu mesleği neden yapıyorsunuz? Çok iyi para kazanmak mı, hız tutkusu mu, adrenalin mi?
Şenol Çetin: Hava Harp Okulu bana daha seçkin geldi. Uçuş aşktır. Bir kere âşık olduktan sonra canınız yansa da tekrar âşık olursunuz.
Ali Onur Adalı: Uçakları ilk gördüğümde Konya’da ilkokul öğrencisiydim. Arkadaşımın babası pilottu ve bana acayip karizmatik geliyordu. Pilot olmaya karar verdim. Ufkun ötesinde bir noktaydı Türk Yıldızları. Türlü süreçlerin sonunda ilk uçuşumu yaptığımda “Allahım ben nereye geldim, yapamayacağım bir işe giriştim” dedim. Ama bu klasik, buraya gelen herkesin ilk başta dile getirdiği bir şeydir. Bana da söylemişlerdi. Eğitimler devam ettikçe ben de alıştım. Ve şu an kendi rüyamı yaşıyorum.
Gökhan Esen: Bence bu tamamen adrenalin bağımlılığı. İlk uçuşumuzda “Biz çok yanlış bir yerdeyiz” duygusu oluyor hepimizde. Buradaki en kolay an bence uçuş anımız. Yaşam şartlarımız zor, sorumluluklarımız büyük. Bu adrenalini hayatımda başka hiçbir şeyde bulamazdım.
Esra Özatay: Hava Harp Okulu’na ilk kız öğrenciler alındığında şartlarımı zorlayarak girdim. Jet pilotu olmak, hayalini kurduğum bir şeydi. Bu işi yaptığımız için ekstra para almıyoruz. Ancak birçok insana umut oluyor, yüreklerini titretiyorsunuz. Bunun keyfi anlatılamaz. Bir işi çok istediğinizde onunla ilgili zorlukları aşabileceğinize inanıyorum.
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: Küçüklüğümde bir yerlerde buldozer görsem “Ben bu makineyi kullanmak istiyorum” derdim. Havacılığa ilgim ilkokulda ansiklopedide gördüğüm bir helikopterle başladı. Makine ile havacılık benim için bu meslekte birleşti ve uçuş, gündelik hayata verdiğim bir ara ve bağımlılık oldu.
Ali Balcı: Burası Hava Kuvvetleri’nin vitrini. En zor görevlerden biri burada yapılıyor. En cesaretli, en yürekli pilotları temsil ediyoruz. Hasan Kocabaş: Asker olma nedenim silahlara olan tutkumdan geliyor. Havacılığa olan ilgim sonucu da Türkiye’nin bu alandaki milli takımı Türk Yıldızları’nın 5 numarası olarak takım oyununda yerimi alıyorum.
Osman Yığcı: O zamanlar sınavdan yüksek not alınca Hava Harp Okulu’ndan davetiye gelirdi. Davetiyeyi evde bir kenara koymuştum. Arkadaşım “Beraber gidelim mi, İstanbul’u gezeriz” deyince çekici geldi. Her şey böyle başladı. Pilot olmamı ailemden kimse istemiyordu. Hatta annemin otobüs şirketini arayıp “Oğlum kaçıyor” demişliği bile var. Aslında pilot olmaya tam anlamıyla ilk uçuşumu yaptıktan sonra karar verdim. Ayaklarım yerden kesilince müthiş keyif aldım uçmaktan. Başta F16 pilotu olmak istiyordum ama insan sonrasında kendine hep yeni hedefler koyuyor.
Selim Şensoy: Havacılık tutkusu ve uçma isteği bir virüs gibi. Zihninize ve kalbinize girdiyse söküp atamazsınız. Ben onlar gibi uçmuyorum ama hayranları olarak her uçuşu izliyorum ve anlatıcı olarak duygularımı binlerce insanla paylaşıyorum.
Peki bu işin fiziksel yanları bir kadın için daha mı zor?
Esra Özatay: “Daha zor” diyemeyiz. Bir erkeğe de şartlar zor gelebilir. Bu tamamen kişisel özelliklerinize bağlı. Sonuçta bu iş için yaşam şartlarınızı değiştiriyorsunuz.
Bu kadar tehlikeli bir iş yapan insanın hiç korkusu olmaz mı?
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: Yüksek bir binanın ucundan bakamam. Bu yüksekten korkmak değil aslında orada emniyette hissetmemekten kaynaklanıyor. Uçağın içinde böyle hissetmiyorum. Uçaktan korkan insanlar belki de kendilerini emniyette hissetmiyordur. Eğer tutunacak bir yer yoksa ya da korkuluklar alçaksa yaklaşamıyorum. Uçağın içinde en kötü koşulda fırlatma sandalyesini uçaktan ayırıp paraşütle inebilecek durumdayız, bu bana daha güvenli geliyor.
Ali Onur Adalı: Dolap düşmesinden korkarım. Çok seyahat ettiğimiz için bazen kafa karışabiliyor. Bir gün bende “Neredeyim?” algısı gittiğinden dolayı uykumda dolap üzerime düşüyor zannettim. Tabii buradan bizim çok da büyük korkularımız olmadığını çıkarabilirsiniz.
Uçuş sırasında yanınızda telefon oluyor mu?
Mehmet Kemal Koyunluoğlu: Telefonumuzu kapalı şekilde yanımıza alabiliyoruz. Olası bir atlama durumunda iletişim kurmak için bir opsiyon sadece.
Ali Onur Adalı: Üzerimizde sinyal veren bir sistem var. Telsizimiz var. Bunların hiçbiri çalışmazsa diye telefonu da alıyoruz.
Gökhan Esen: Uçtuğumuz bölgeler belli zaten. Şenol Çetin: Binlerci kişinin gözü önünde olacağı için yerimizi tespit etmeleri de zor olmayacaktır.
Ufo gördünüz mü hiç?
Esra Özatay: Bir eğitim uçuşu sırasında, havada değişik hareketler yapan bir gök cismi gördüm, spiraller çiziyordu. Alıştığımız görüntülerin çok ötesindeydi. Yönünü belirledik ve hava sahası temizdi. O akşam haberlerde ülkemizin doğusunda yüksek irtifalarda bir uydu gönderme çalışması olduğunu öğrendik.
Gökhan Esen: Böyle şeyler olabiliyor ama açıklaması uydu oluyor genelde.
"O MODAYI TOM CRUISE ÇIKARDI"
“Pilot modası” diye bir şey var, değil mi?
Gökhan Esen: Aslında hepimiz Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen insanlarız. O modayı Tom Cruise çıkardı.
Şenol Çetin: Ama elbette gözlük, deri mont ve motosiklet var.
Ali Onur Adalı: Kalabalık bir grupta birinin pilot olduğunu nasıl anlarsınız?
Giyim tarzından mı?
Ali Onur Adanalı: Hayır, zaten 3 saniye içinde söyleyecektir. (Gülüyorlar.)
Meslek hastalıklarınız var mı?
Gökhan Esen: G toleransı uçağın ani manevralarında merkezkaç kuvvetinden doğan bir kuvvettir. Ani dönüşler yaptığımızda vücut aşağıya gitmeye çalışır ama uçak sizi yukarı çeker. Üzerinizde 1 G yani 1 yerçekimi var şu anda. Ben 80 kiloyum, 7 G çekerken 560 kilo oluyorum. Kafam 4 kiloysa 7 G çekerken yaklaşık 30 kilo oluyor. Buna bağlı olarak da elbette bazı meslek hastalıklarımız oluşuyor.
Şenol Çetin: Akrobasi uçan pilotların bel, boyun fıtığı, faranjit, stresten kaynaklı reflü, kas ağrıları ve işitme rahatsızlıkları olabiliyor.
2015 nasıl geçti?
Tüm ekip: 2015’te daha önce bayrağımızı dalgalandırmadığımız yerlerde de dalgalandırdık. Semaları kırmızı beyaza boyamaya devam ediyoruz.
"GÖKYÜZÜ BIR TIYATRO SAHNESINE DÖNÜYOR"
Basın ve Halkla İlişkiler Subayı, Hava Kontrol İhbar Üsteğmen ve anlatıcı Selim Şensoy: “Bizde görev yapacak personel atanarak değil seçilerek geliyor. Türk Yıldızları’nda pilot ya da basın halkla ilişkiler kadrosunda açık olduğunda bir emir yayınlanır. Bu kadrolarda görev yapacak, görevin gerektirdiği temsil sorumluluğu üstlenecek, iyi ingilizcesi olan ve Hava Kuvvetleri’nin görünen yüzü olabilecek nitelikte personel arandığı bildirilir. Personel de bu şartları değerlendirerek başvurur. Hava Kuvvetleri bir ön elemede bulunur. Filo kendi araştırmasını yapar ve seçilecek kişiyi belirler. Burada en önemli şey gönüllü olmak. Çünkü bu iş çok zor. Getirileri olduğu gibi götürüleri de var. Kol numarasına göre ilk 4 sayı birlikte uçar, 5-6-7 numaralar ise sololardır. Ekip önce birlikte hareket eder, daha sonra sololar ana paketten ayrılır. Dolayısıyla gökyüzü bir tiyatro sahnesine döner. Dünyada ilk 5’te olduğumuzu söyleyebilirim.”
Kaynak: Habertürk